Fatih Altaylı
17 Ekim 2014 Cuma, 06:27:43Güncelleme: 08:59:10
TÜRKİYE’nin hangi yönde ilerlediğini ve uluslararası “pozisyonunun” ne yönde evrildiğini ya da “algılanış” biçiminin nasıl değiştiğini anlamak için Türkiye hakkında yazılanları okumak gerekiyor.
Ben de uzun süredir bunu yapıyorum.
Önceki gün yine ilginç bir “Türkiye analizi” ile karşılaştım.
Yazan Demokrasilerin Savunulması Vakfı Başkan Yardımcısı Jonathan Schanzer.
Yaptığı değerlendirmenin başlığı ise “Türkiye’yi NATO’dan tekmeleme zamanı geldi”.
ABD Dışişleri çevrelerinde “kayda değer” bir isim olarak görülen Schanzer’ın yazısının bazı bölümlerini aktarmak istiyorum:
“Suriye’deki kargaşa sadece bir gerçeği ortaya çıkardı: Türkiye artık güvenilir bir müttefik değildir.
Evet, Türkiye 2011’de Libya’ya savaş uçaklarını, savaş gemilerini ve diğer imkânlarını kullandırtarak burada önemli bir rol oynadı, ama bunu Erdoğan’ın deyişiyle Libya’daki Müslüman Kardeşler, yani AKP’nin fikir yoldaşı olan bir grup, Libya’da güçlensin diye yaptı.
Elbette başka küçük uluslararası operasyonlarda da yer aldılar. Kızıldeniz’de korsanlara karşı yapılan operasyonlarda ya da NATO’nun bazı başka görevlerinde, ama bunlar “Türkiye artık Batı’nın güvenilir bir ortağı olmadığı” gerçeğini değiştirmiyor.
.....
NATO ittifakı, Batı değerlerini benimsemiş bir grup ülkenin kendi aralarında yaptığı bir anlaşmadır. NATO ülkeleri birbirlerini dış saldırılara karşı korumak üzere bir araya gelmişlerdir. Türkiye laik bir ülke olarak kurulmuş ve yıllarca öyle yönetilmiştir. Ve NATO’nun kuruluşundan 3 yıl sonra ittifaka ortak olmuştur.
Elbette o zaman NATO’nun temel kuruluş amacı, komünizmle mücadele etmekti.
Fakat yıllar içinde uluslararası camiaya yönelik tehditler değişti. Şimdi en önemli tehdit Cihatçı ideolojiden ve El Kaide benzeri örgütlerden ve bunların sponsoru olan devletlerden geliyor.
.....
AKP şimdi bir yandan kendi deneyimlerinden elde ettiği tecrübeleri Müslüman Kardeşler’e aktarıyor ama daha da beteri HAMAS gibi bir terörist grubun en önemli destekçisi ve bu grubun önde gelen isimlerine kapılarını açıyor.
Terörizmin finansmanıyla ilgili uluslararası standartlara uymayı reddediyor. El Kaide ile yakın unsurları topraklarında barındırıyor. Sınırındaki IŞİD faaliyetlerine göz yumuyor.
Uluslararası terörizmin destekçisi İran’a yardımcı oluyor, uluslararası topluluğun İran’a uyguladığı yaptırımların delinmesine aracılık ediyor, nükleer programında İran’a destek oluyor.
Dahası geçen eylül ayında Ankara, Çin’den füze savunma sistemleri alacağını açıklıyor. Üstelik de bunları alacağı şirket, ABD’nin “yasaklılar” listesinde; çünkü İran’la da bağlantıları olan bir şirket.
Türkiye’nin politikaları Batı’dan uzaklaşmaya devam ediyor. Kobani krizi Türkiye’yi bir kez daha keskin bir yol ayrımına getirdi.
ABD’nin ve diğer müttefiklerin tüm çabalarına rağmen artık şurası çok açık ki, ‘AKP yönetimindeki Türkiye kayıp bir vakadır’.
NATO içinde bir müttefik olmadığı gibi, IŞİD’e karşı yürütülecek mücadelede de bir müttefik değildir.”
Bu satırları ben yazmadım. Sadece aktardım.
Doğrudur, değildir ayrı bir tartışma.
Ama bilinsin ki, artık Batı’da Türkiye’nin “algısı” budur.
Ve çok bilinen bir sözde olduğu gibi “Perception is the reality”, yani “Gerçek olan algıdır”.
Ben bu satırları birileri belki “uyanır” diye aktarıyorum.
PKK’ya silah yardımı
HÜKÜMET yanlısı troller mail’lerde eleştiriyorlar.
“Abuk sabuk yazıyorsun. Hiçbir öngörün yok. Saçmalıyorsun” diye.
Ben de gülüyorum bunlara tabii.
Kimin hiçbir öngörüsü olmadığı çok açık ortada.
Burada haftalar önce ne yazdım hatırlıyor musunuz!
Özellikle de siz “troller”.
“Türkiye bu politikasını sürdürürse, ABD PKK’yı silahlandırır.”
Dedim mi, demedim mi!
İnanmıyorsanız açın 30 Eylül 2014 günü yazdığım yazıyı okuyun.
“Ya ABD Akdoğan’ı dinlerse” başlıklı yazımda şöyle diyorum:
“...Karayılan, ABD Genelkurmay Başkanı’nı arayıp ‘Kara harekâtında size destek olacağız ama gücümüz zayıf’ dese... Ve ABD de kalkıp PKK’ya ağır silahlar verme kararı alsa. PKK’ya zırhlı araçlar, ağır toplar yollamaya başlasa ne diyeceğiz...”
Bu yazının üzerinden 16 gün geçtikten sonra dün Almanya ne açıkladı.
“IŞİD’le savaşacak olan PKK’ya silah yardımı yapabiliriz.”
Bunu söyleyen Almanya’daki iktidar partisi CDU’nun grup başkanı.
Siz hâlâ Türkiye’nin politikasının doğru olduğunu düşünüyorsunuz değil mi trol biraderler.
Evet, Türkiye son hızla, tam gaz ilerliyor.
Ama nereye doğru gittiğinin farkında mısınız!
Salak mıyız biz başkan!
GALATASARAY’ın müstafi Başkanı Ünal Aysal, dün hâlâ topladığı gazetecilere “ne kadar başarılı”olduğunu anlatmaya devam ediyordu.
Şuur veya en azından izan sahibi bir insanın yapmayacağı bir şekilde.
Onun döneminde borçlar çok az artmış, takımlar başarılıymış, oymuş buymuş.
Ünal Efendi’nin söylemediklerini biz söyleyelim.
Yönetim döneminde kulüp elde ettiği kaynakları nereye harcamış?
Çarçur mu etmiş, yoksa mali yapıyı mı düzeltmiş.
Transfere kaç lira harcanmış.
Özellikle de başarısız olunan son iki yılda.
Basketbol takımını sahaya çıkarmayarak bir tavır koymaya çalışmış.
Peki sonra ne yapmış.
Federasyon mu düşmüş, tavır mı değişmiş, yoksa Galatasaray paşa paşa aynı lige mi dönmüş.
Futbolcular ödenmeyen paralardan dolayı kazan kaldırmış mı?
Sneijder’in bedelsiz serbest kalması gündeme gelmiş mi?
Emin olun Galatasaray’dan aldığı parayı alacağı başka yer bulsa durmazdı.
Basketbolcular paralarını alamadıkları için Avrupa Ligi maçına çıkmama tehdidi savurmuş mu savurmamış mı?
Bu saydıklarımı ben uydurmuyorum.
Ünal Aysal’ın kurumsal iletişim bülteni gibi çıkan Hürriyet Spor sayfalarından okudum tüm bunları.
Ve o Ünal Aysal utanmadan çıkıp “Ben başarılı oldum” diyor.
Bırak bu işleri başkan.
Senin utanma duygun olmayabilir.
Ama Galatasaraylılar da salak değil.
Stat hattı maç günü kapalı
DÜN tribünler dolsun istenmiyor dedim.
Haklılığım bugün kanıtlandı.
Sadece ve sadece Ali Sami Yen Türk Telekom Stadı’na yolcu taşımak için özel olarak yapılan “metro hattı”maç günü sadece ve sadece stada taraftarlar girmesin diye kapatılıyor.
Ne diyorum ben size, hükümet statların dolmasını istemiyor.
Δεν υπάρχουν σχόλια:
Δημοσίευση σχολίου